top of page
şiir listesi.png

İki Pencere


İki pencerem var :
Biri kapalı, ardında ne var bilmem,
Biri aydınlık, açık.
Evlere, sokaklara, bahçelere, dağlara karsi.
Altın güneşler, bulutlu gökler burda,
Kenarına gelir, konar güvercinler,
Yalnızlığımı unutturur
Bu pencereden gelen sesler.

Yagmurda karda her mevsimde bir başka güzel
Yeşil dağlarım, incecik köy yollarım var,
Bir siyah nokta gibi gidip gelenler.
Yayla yollarına düşerim bazı,
Başımın üzerinde bulutlar, kırların sevincini duyarım,
Toprak altında tohumlar çıtırdar.
Kuşların ağzında tüyler, dalcıklar :
Demek ki yaklaştı bahar.
Derken gök gürlemesi, sağnak, günes
Ve gökkusağı ardından
Buram buram toprak kokusu rüzgar...

İki pencerem var,
Biri kapalı ardında ne var bilmem,
Biri aydınlık, açık
Evlere, sokaklara, dağlara karşı...
Kenarına gelir, konar güvercinler, yalnizlığimğ unutturur
Bu pencereden gelen sesler.

Anılarımın Şe​hri -Bolu-


Ey! Bereketli topraklar ortasında
Ezan sesleriyle uyanan şehir!
Ey! Acı - tatlı günlerime ortak olan sokaklar!
Tâ çoçukluğumdan tanıdığım yüzler,
Penceremde yalnızlığımı paylaşan güvercinler,
Çevremdeki mor dağlar, dört mevsmin yeşilliği...

Karşı yamaçta Salıbeyler, Çakmaklar,
Hele Mustafabey ‘in Beyköyü,
Beyköyde Çorak,
Çorakta yıllar yılı dost olduğum kızılcık ağacı,
İnce ince akan su,
Ya sen, göğe uzanan kollarınla ihtiyar dut!
O mor-kırmızıları nereden bulur
Kar altında deretabanları?
Yoğurt çiçekleri coşkuyla müjdeler
Bolu kırlarında baharı.

Pazartesinin uğultusu sürecek gün boyunca,
Bolu pazarının bereketi taşınacak evlere,
Elmaî kirazlar, vişneler, mis kokulu küçük dağ çilekleri,
Temmuzda burnukızıl erikleri dolduracak
Kocaman sepetleri.

Eylül akşamları ışıl ışıl panayır,
Şarkılar duyulur uzaktan, içli, sevdalı...
Çoluk - çocuk Karaçayıra akar Bolulular,
Pideciler, piran kebapları,
Dönmedolaplar, atlıkarıncalar,
Denizkızları, belden aşağısı yılan - kız başlı Şahmeran,
Bir acı kahve parasına
Motosikletli ölüm cambazları.

Hâl ‘in karşısında dedemden kalma ahşap ev,
Binek taşının yanından üst kata çıkan asma,
Bahçesinde büyükannemin ateş renkli yıldızları, gülleri,
Akzambaklar, şebboylar, şakâyıklar, hatmiler,
Raflarında kalaylı bakır kaplar sıralı mutfak,
Sanki bunca yıl geçmemiş aradan,
O bahçeye bakan loş mutfakta
Rahmetli Nimet ablam gözlemeler pişirir,
Aşar zamanı bir ses, uzak, çok uzaklardan:
İrfan... Orhan...

Sanki ben bir başka şehirde değilim,
Sanki bunca yıl geçmemiş aradan!
Her gün yine o sevgili yüzlerle selamlaşıyor,
O sokaklarda dolaşıyorum,
Yıllardır
Anılarımın şehrinde yaşıyorum.

Akşamla gelir vefalı bir dost gibi hüzün


Akşamla gelir vefalı bir dost gibi hüzün
Akşamla kanar gülleri ömrümüzün
Gülümser uzaklardan bana sevgili yüzün
Akşamla kanar gülleri ömrümüzün

Acem Kürdi Şarkı (Usulü : Semai)
Beste ve Okuyan : Raif Kırlıoğlu
Güfte : Orhan Ersoy
öğrencim Birdal Esen 'e teşekkürlerimle
Sevgili Kızım AYŞE SEVGİ ERSOY 'a

Yolculuk

 

Bir gün çıkıp gideceğim ansızın aranızdan..
Güneş'i, Ay'ı, rüzgarı yeryüzünün
Ne gözlerimde ışık, ne alnımda serinlik, bir düşün!
Belki de kurtulacağım büsbütün acılardan..

Ben de severdim elbet o mavi gökyüzünü
Çiçek açmış ağaçların sevincini duyardım..
Sabahlarla başlayan şenlikte ben de vardım,
Yürekten kucaklardım yaşadığım her günü..

Bir başka serüven mi, bilemiyorum?.
Usandım, yorgunum, içimde çok şey kırık!
Bütün günleri ve geceleri size bırakıyorum artık..
Alıp umutlarımı ve sıcaklığımı gidiyorum!

Gözlerin, dudakların ve tenin toprakla öpüştüğü gün
Bitecek Dünya derdi ve bütün aldanmalar..
Bir yolcu ki, suskun artık mahşere kadar..
Bir yolcu ki, yine de yalnızlığından üzgün..

Ellerimiz


Ellerimizi sevmek için yarattı tanrı,
Ellerimiz vermek içindir, tutmak içindir,
Koparmak, itmek için değil.
En güzel eller en beyazlar değil,
En açık olandır,
En güzel eller en yumuşak değil,
En çok yorulandır.
Ellerimiz türlü işler görürler,
Türlü marifetleri vardır,
Ama en büyük mutluluğu ellerin
Tanrıya uzandığı zamandır.

Merhaba 90

 

Merhaba 90

Merhaba!

 

Yıl 1928, Şubatın 23‘ü.

Karadeniz’in çılgın dalgalarının

Akçakoca sahillerinde patladığı fırtınalı gece

Kıyıdaki o ahşap evde

Başladı bu hikaye.

 

O zamanlar Güneş bir başka doğardı..

Sonra

Sevinçler, yürek yangınları ve hüzünler..

Albümlerde saklanmış anılar ki

Bizden bir şeyler aldılar, götürdüler.

 

Nice gerçek dostlar tanıdım,

Dost yüzlü tilkileri de..

“Küçük insanlar koleksiyonum”

Büyüdü günden güne. 

 

Merhaba 90

Merhaba!

Merhaba yeni sevinçler, yeni acılar!

Merhaba umutlar ve aldanışlar..

Dünya döndükçe sürecek bunlar,

Bunlar yaşamın benliğinde var!

 

Bırak!

Dünya istediği gibi dönsün

Sen yine benim tanıdığım Orhan ol!

Ergani Ovası’nda, Beşiri’de, Raman Dağı’nda

Rüzgarlarla yarış küheylanınla

 

Urfa’da, Mardin’de güvercinlerini uçur,

Van Gölü’nde kütükle engine açıl!

Küçük, bezden botunla

Dolmabahçe’den Rumelihisarı’na kürek çek!

Karadeniz’in çılgın dalgalarıyla göğe yüksel!

Alpler’de, Nil’de, Himalayalar’da dolaş yine..

Ganj Nehri’nde, gündoğumu Varanasi’de!

Seninle beraber

O ele avuca sığmaz çocukluğun!

 

Boğaziçi kıyılarında, Bolu kırlarında

Bırakma fırçalarını elinden,

Kurutma boyalarını,

Seninle beraber o resim sevdan!

 

Sönmesin içindeki yangın,

Sen o alevlerde varsın..

Sakın ola ki

Tüketme hepsini çocukluğunun,

Dönüş yolculuğuna da bir şeyler kalsın,

Sen

Orhansın.

Arife Günleri

 

Neden bilmem böyle her bayram arifesinde

Sanki yeniden çocuk olurum...

Yıllarca uzağa çeker götürür anılar beni.

Bayram temizliği yapılır evlerde,

Çocuklar için bozuk para hazırlar büyükler,

Bayramlık yemekler pişer gece yarılarına kadar,

Pırıl-pırıl kalaylı bakır tepsilerde

Börekler, tatlılar..

Draman'daki evimize yakın o büyük arsada

Daha bayramdan günlerce önce

Kurulurdu çocuk gönlümüze,

Türlü salıncaklar, atlıkarıncalarla gelir de bayram.

Çocuklarla koyun koyuna girerdi bayrama

Yeni çoraplar, kunduralar, elbiseler...

Sokaklarda bir telaş, arife gününden...

Bayramın büyüsüyle dolardı her yer.

Küçük yürekler çıldırasıya özleyerek sabahı

Gözlerinde hülyalarla dalardı uykuya...

Bayram ezanlarıyla ağarırdı gün,

Açardı kapılarını bir masal dünyasına...

- "Bayramınız mübarek olsun..."

- "Nice bayramlara yavrum..."

Ve öpülen büyük ellerden

Küçük ellere kayardı paralar.

Atlıkarıncalar, türlü salıncaklar,

Küçük değneklere sarılı al-yeşil macunlar,

Ketenhelvaları, çata-pat'lar,

İki direk arasına gerili kalın telde

Ellerinde uzun sopasıyla cambazlar...

Şimdi o yıllara bakınca uzaktan

Bir şeyler gelir, tıkanır boğazıma,

Biz sızı uyanır içimde, gittikçe büyür yavaş yavaş...

Sıyrılır gider zamanla geçmişin sisleri,

Silinir gözlerimden o sevgili yüzler...

Bu milyonlarca insanın yaşadığı şehirde

Öylesine derinden duyarım yalnızlığımı.

 

​(1969 - İstanbul)

Nisanla Gelen


Sen,
Nisanla gelen yağmur,
Çorak toprakları yeşerttin,
Türlü çiçekler açtı düştüğün yerde.
Unuttuk
Etten ve kemikten yaratıldığımızı,
Sevdaların en güzelini yaşadık
Düşüncelerde.

Düş


Her sabah ümitle çıkarım bu yokuşu,
Gün, bütün bir elmadır avcumda...
Bir güç vardır içimde,
Severim yaşamayı,
Önümde çatlamış tomurcuk gibi saatler...

Gerçekte bir uzun düştür yaşanan,
Rüzgar tomurcuğu bozar, dağıtır...
Kurt
Süresiz dişler elmayı.

Sevgi


-Kızım Sevgi ’ye-

Sevgi’dir insana en büyük güç Tanrıdan,
Güller sabahları sevgiyle açar,
Yağmur toprağa sevgiyle düşer,
Bir büyük sevgidir bizi yaşatan…

Yalnızlık


Akşam karanlığı mı nedir, içimi ezen ?
Yalnızlık limanında demirli gemim.
Bu yorgun yürekle ben miyim gezen ?
Bu dem ki
Benim en güzel demim.

Neden böyle gri bu sema ?
Baharda rüzgar böyle mi eser ?
Ya gurub vakti yuvaya dönen kuşlar
Neden kanatlarında keder taşırlar ?

Sanki tanımıyorum hiçbirinizi,
Boyalı heykeller gibisiniz,
Cansız...
Yahut aramızda camdan bir duvar...
Bir başka dünyadan mi geldiniz,
İnsanlar ?

Cüzdan


Ne sırlar sakladı cüzdan,
Bir yanına evrak,
Bir yanına para konurdu…
Ceplerin en iyisinde otururdu,
Eskidi:
Atıverdiler.

Korku


Bir tutsak gibiyiz kendimizde,
Olmayanı kaybetmek korkusu var,
Gündüz işimizde,
Gece düşümüzde.
Bu mor tomurcuklardan içimizde
Açılsın diye çiçek
Yorgun avuçlardan
Bir
Bir
Düştü beklemek...

Ofelya


Bile bile vurdunuz Ofelya 'yı,
Oysaki güller yeni açmıştı,
Yapraklarda renk olmadayken hayat,
Bir tutam kuru ot gibi
Kopardınız sevdayı.

Kanlı ellerinizle sarıldınız yaşamaya,
Tekerleğine asılmış dönerken insanlık...
Bir kenarda unuttunuz Ofelya 'yı :
Çocuk gözlerinde yaş
Çocuk gözlerinde buğu...

Yolculuk


Yolculuk her sefer böyle yaralar beni…
Bütün sevdiklerimizden ayrılmak…
Gerçi ben değilim ayrılan;
Varlığım kalanlarda:
Taze ve sıcak.

Her ayrılış biraz daha erimek…
Olmaz gerçi biliyorum,
Biliyorum ama
Bir bitse diyorum yolculuklar,
Her akşam evimin kapısını açabilse ellerim.
Doğduğu yerde büyüyüp ölen
Ağaçlara imreniyorum.

Şiirleri

Ressam Orhan Ersoy İnternet Resim Sergisi

bottom of page